Akademik çalışmaları sürecinde saçlarını dökmüş bir Psikolog arkadaşımla “kişilk” üzerine sohbet ederken “saçı olmayan, saçı olanı, saçı olan da gür saçılyı kıskanır" demişti.

Çağrışımı çok zengindi, gülüşmüştük.

Saç, insanlık tarihi boyunca dönemsel nedenlerle bazen moda olmuş, bazen demode.

Bu sürecin peşine düşmek, görüntümüzün tarihi bakımından ilginç bir serüven olmalı…

Bir zamanlar gür saçlı olmak revaştaymış.

Son yıllarda ise “kel olmak”.

Popüler kültür taifesinin önde gelen idolleri; bilim insanları çoğunca kellerden oluşuyor.

Saçlılar ve gür saçlılar taifesi bunları da kıskanıyor mu bilinmez.

Eski ve orta çağlarda hatta yeni çağda uzun saçın makbul olduğu biliniyor.

Özellikle ortadoğu, avrupa ve bozkır kültürü insanı uzun saçlıymış.

Gılgamış ve İlyada Destanı anlatıları, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu kabartmaları, hadis kaynakları, rönesans resimleri ve aydınlanma dönemi düşünür ve bilim insanları portrelerinde bunları gözlemlemek mümkün.

O dönemlerde kellik biraz marjinal gibi görünse de, popülaritesi çok eski ve doğu toplumlarında çok makbulmüş.

Bizde ise "Cavlakiler" taifesine kadar uzanıyor bu hikaye.

Cavlakiler, Hint ve Çin’de, daha eski Budist ve Maniheist Rahiplere özenerek sadece başlarını değil, saç, sakal, bıyık, kaş ve kirpiklerini de kazıyıp. kıl, tüy bırakmıyorlar, cascavlak oluyorlarmış.

Niçin böyle yaptıkları sorulunca, ilginç cevaplar veriyorlarmış.

Onların cevaplarını içeren bir çok kitap da mevcut.

Saç ya da cavlaklık, eskilerde toplumsalken, günümüzde bireysel tercihler gibi görünüyor.

Kişiliğimizin ayrılmaz bir parçası gibi sanki.

Yine de, saç ya da kellikde sembolik anlam arayanlar az değildir.

Saçta ya da kellikte Sembolik anlam arayanların algısına dair bilimsel bir araştırma yapılmadan ona yükledikleri anlamları bilmeyiz elbet…

Sembolik anlam yükleme dışında, merak ettiğim bazı sorular da  var  zihnimde gezinen.

Mesela, “Madenli dağda ot bitmez” söylemi, sadece bir savunmadan mı ibaret, gerçekliği var mı?

Yahut işlemci mi, onu saran görsel mi önemli?

 Veya Otogratlar hangisini dizayn etmekten haz alıyorlar?

Söz gelimi, saç dünyalığı saçsızlık uhreviliği mi temsil ediyor?

En önemlisi de berberleri iskonto yapıyor mu, tarama özürlü müşterilerine?

Saç da kellik de insanların ilgi odağı olmuş tarih boyunca, hakkında birçok kitap yazılmış, hararetli tartışmalar yapılmıştır.

 Kyreneli Synesios günümüzden 1600 yıl önce bir kitap yazmış.

 "Kelliğe Övgü".

Kellik üzerine felsefi bir deneme.

Yıllar önce İzmir Kitap Fuar'ından edinmiştim.

Zaman zaman karıştırır, ironi yüklü metinlerinde gezinirim.

Kyreneli Synesios (370-413) Aristo, Eflatun ve Homeros'un düşünce dünyasını çok iyi bilen bir düşünür.

Antik kültürün son temsilcilerinden.

Bütün eski ve ortaçağ filozofları gibi, klasik yunan edebiyatı, belağat, matematik ve fizik eğitimi almış.

Döneminin düşünce merkezleri, iskenderye ve Atina'da bulunmuş.

Buraların düşünce birikiminden istifade etmiş.

"Çevirenin önsözü"nde belirttiğine göre, "Kelliğe Övgü" dışında bir çok eseri daha varmış.

 Özellikle mektupları, çağının bir çok olayına tanıklık edecek nitelikteymiş.

Synesios "Kelliğe Övgü'yü", kendinden iki yüz yıl önce yaşamış olan Bursa'lı Dion'un "Saça Övgü" kitabındaki görüşlerini çürütmek için yazmış.

Şöyle diyor filozofumuz.

"Tatlı dilli Dion, saça öyle parlak bir övgü düzmüştür ki, hiç bir kel bunu utançtan kızarmadan okuyamaz".

Ve devam ediyor.

"Ben kendi payıma, felaket günü gelip saçlarım döküldüğünde, "can evimden vuruldum". durumum her geçen gün biraz daha kötüleşti. Tutam tutam ardı arkası kesilmeksizin dökülüyordu. Savaş başlamıştı yağmalanıyordu başım ...(s.29)".

Sonra da Bursalı Dion'un, "saça övgü" söylemini çürütmeye çalıştığı uzun anlatıya geçiyor.

Kitabın giriş bölümünde, Tahsin Yücel, Samih Rıfat, Aydın Uğur, Enis Batur ve Ekrem Işın gibi, Türk Edebiyatının meşhur tarama özürlülerinin "kellik üzerine" düşüncelerine de yer verilmiş.

"Otuzuma yaklaşırken başladım saçlarımı yitirmeye, kırkıma doğru tamamlandı saç dökülme süreci" diyen Enis Batur, kimilerine kelliğin gerçekten yakıştığını söylerken, bazı kelleri ise saçlı düşünemediğini belirtiyor. 

Ve ekliyor.

Yeter ki, "kafamızın içi kel kalmasın ki en kötü dökülme budur...".

Kafanın sadece dışı kelse, çare bulunur.

Saç ektirirsiniz. Peruk takarsınız.

Trikotilomaniniz varsa tedavi olursunuz.

Ya içi kelse?