“Dolayısıyla en yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin kararına “hukuki değerinin olmaması” nedeniyle uyulmaması, krizi bir yargı krizi olmaktan çıkarmış ve adeta bir “rejim krizine” dönüştürmüştür.”

Daha önce köşemde sürekli, Milletvekili Şerafettin Can Atalay hakkında verilen ihlal kararını Yargıtay’ın yerine getirmemesini taşımıştım.
Yine, bir önceki yazımda Anayasa Mahkemesinin, Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararına değinmiştim. Aslında konunun doğrudan Anayasa Yargısını ilgilendirdiğini, Anayasa Mahkemesinin kararlarını itibar edilebilir olmaktan çıkarma amacı olduğuna da değinmiştim.
Bugün ise Yargıtay’ın ikinci ihlal kararına yine uymamasına değineceğim. Yargıtay’ın ikinci ihlal kararına uymaması tek başına sorunun kendisini anlatmaya yeterli değil. Karara nasıl “uymadığı” da bize krizin niteliği hakkında çok şey anlatıyor.
Yargıtay bu kez, karara uymadığını belirtirken Anayasa Mahkemesi kararının “hukuki değerinin olmadığını” belirtti. Tekrarlıyorum; Yargıtay 3. Ceza Dairesi, gücünü Anayasadan alan ve ülkemizin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının “hukuki değerinin olmadığı” belirlemesini yaptı.
Böylece zaten ülkemiz hukukunun çoktan delik deşik olan tabutuna son çivi de çakılmış oldu.
Dolayısıyla en yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin kararına “hukuki değerinin olmaması” nedeniyle uyulmaması, krizi bir yargı krizi olmaktan çıkarmış ve adeta bir “rejim krizine” dönüştürmüştür. 
Bu nedenle de bu sorun artık sadece hukukçuların tartışı bir sorun olmaktan çıkmalı ve bu rejim krizine karşı bir halinde direnmenin zamanıdır.
Saygılarımla.
Yıldıray Çıvgın