Halikarnasos antik çağın yıldız şehri. Dönemin ünlü tarihçisi, Tarih’in babası sayılan Heradot burada doğdu. Dünyanın yedi harikasından biri olan kral Mozoles’un anıt mezarı buradaydı. Şimdi yerinde yok tabi ki. Kalesi  ve  kale kuleleri ünlüdür. İlk çağlardan bu yana insanların ilgisini çekmişti daha çok sanatçıların şimdide öyle. Sürgüne gelen sanatçı Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan  Cevat Şakir Kabaağaçlı bu şehrin kadim dostuydu. Muğla’nın ilçesi  Bodrum ‘dan söz ediyorum, Her dönemde  göç alan bir yer. Dünyanın her yerinden insanı misafir etmeyi çok seviyordu bu güzel şehir.
Yeni misafirleri çok uzaklardan  yola çıktılar. Onlar her gün çatışmaların, bombaların, acıların, ölümlerin, yangınların içinden geliyorlardı. Kim bilir kaç yıllardır yaşadıkları topraklarından kaçarak yollara düşmüşlerdi. Yaşlılar, gençler ve çocuklar arkalarına bakamadan ,yürekleri kan ağlayarak yürüyorlardı. Yüksek dağları ,düz ovaları ,geçitleri ve her an ölüm korkusuyla nefeslerini dahi birbirlerinden gizleyerek  düşledikleri yere doğru ilerliyorlardı. Onlar zaten normal şartlarda iken bile memleketlerinin dağlarında özgürce türkülerini söyleyememişlerdi. Dağlarda yürümek ustalık isterdi, patikaların hiç hata kabul etmediği anlarda bile akıllarından silemedikleri evlerini, bahçelerini, avlularındaki ağaçlarını ve kuşlarını, kedilerini, köpeklerini öksüz bırakmanın hüznünü yaşıyorlardı.
Kaçıyorlardı . Acılarına bulutlarda dayanamadı. Yağmur damlalarıyla göz yaşları birbirine karışarak toprağa akıp gidiyordu. Sırtlarında ve kucaklarındaki çocukları kaç gündür aç kaldıklarını unutmuşlardı. Umuda yolculuklarına o kadar inanmışlardı ki  neredeyse kanatlanıp uçacaklardı. Önderleri anlaşmayı sağlamıştı. Gece yarısı yola çıkılacaktı. Bir bot kiralanmıştı. Gün ağarmaya başladığında egenin beyaz köpüklü denizinde olduklarını anlamışlardı. Karadan uzaklaşmışlardı bir boğazdan geçerken aniden her şey değişiverdi. Bot devrildi içindekiler feryat figan denize döküldüler.
Deniz böyle acıları yaşamaktan bıkıp usanmıştı. Annesinin kucağında olan Aylan bebe annesine son sarılışı olduğunu o an bilemiyordu. Dalgalar O’nu annesinden ayırmıştı. O kadar acı yetmemişti herkes can derdindeydi. Nihayet kısa süren çığlıklar yerini  korkunç bir sessizliğe bırakmıştı. Aylan’da öyle  bu kadar mı ? dediği  kısa hayatının sonuna gelmişti. Üzgün deniz Aylan’ı kucağına aldı. Yunuslarında yardımıyla Bebe’yi kıyıya bıraktılar. Aylan sırtını karaya çevirip, denizde kaybolan annesine bakıyordu. ’’Büyük insanlığa’’ sırtını dönmüştü. Kırgındı. Bir daha bu dünyaya gelmemeye söz vermişti.
 Dünya  Aylan Bebe’yi kırmızı tişörtü, mavi şortu ve spor ayakkabılarıyla tanımıştı. O haliyle belleklere yerleşmişti. Benzer durum özellikle Ak Deniz’de  çok yaşanıyordu. Aslında çocuklar, gençler, anneler, babalar değil insanlık kıyılara vuruyordu. Deniz gün aydınlandığında sakindi. Gecede yaşananlardan dolayı çok üzgündü. Dili olsa  bu boğazdan geçmeyin diye bağıracaktı. Sabahın ilk saatlerinde oradan geçen yaşlı bir insanımız ‘’Yine mi ?’’ diyerek koşup gelmişti. Yüzünü o boğaza çevirerek ‘’Doymadın mı’’ daha diye mırıldandı. Olay yerine gelen asker kıyıda yatan Aylan’a doğru gelirken ‘’İnşallah yaşıyordur ‘’diye iç geçirdi. Aylan’ı  kucağına doğru alırken birden müthiş bir ağırlık hissetti.’’ Ağır bir yükü  taşımak ‘’ çok zordu demişti. 
2 Eylül 2015  ten sekiz yıl sonra  Sinema sanatçısı Talat Atilla ‘’Aylan Baby’’  nin hikayesini sinemaya aktardı. Bu eseri  her yıl yapılan  Paris Uluslararası Altın Güvercin yarışmasında birincilik ödülü kazandı. Olayı sanatla anlatmayı deneyerek başardı ve Aylan Bebe’nin kısa süren hayatını ölümsüzleştirdi. Şimdi film bütün dünyada izlenecek, insanlığın  ayağa kalkması istenecek. Böyle acıların çağımıza hiç yakışmadığı anlatılacak. Filme ait  gelirlerin tamamının mağdur bebeklere verileceği duyuruldu. Talat Atilla  ödül töreninde  şöyle konuştu ‘’Bu ödülü kendilerini dünyanın efendileri zanneden devletlerin masumiyet kalelerine çarpma talebimize adıyoruz.  Bu filimde Yunan ve ABD’li, oyuncular rol aldı. Ayrıca  AKP’ li ve CHP’li  yetkililere de rol vererek  geniş bir yelpazeyle Türkiye’ye ve tüm Dünya’ya  bir kardeşlik duygusu vermeye çalıştık’’
Cevat Şakir Kabaağaçlı yıllar öne  Aylan Bebe gibi yolu  Bodruma düşenler için şöyle bir şiir yazmıştı.
Yokuş başına geldiğinde Bodrumu göreceksin
Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekilerde böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler.