Hayal ve sukut arasında gezen insan, ömrünün zaman akçesinin bir bölümünü isteyerek ya da istemeyerek gurbette geçirir.

İnsanoğlunun yaradılışının özünde var olan bu duygu, herhangi bir şekilde hayatının belirli bir döneminde yaşadığı bir süreçtir. Nereye gidersek gidelim ciddiyet duygusunun zayıf olması, aslında tek bir yere ait olduğumuz hissiyatına sevk eder insanı. Ait olmadığın yerin adıdır, sıladan anadan babadan sevdiklerinden ayrı kalmaktır. Doyulan yerde doymamaya başlamak ve bunun sonucunda gülümsemesi bile zorakileşen insanda gurbete gitme düşüncesi oluşur.

Şaşkın ve tanımadığı, bilmediği yerdedir insan. Kafesinden yeni çıkmış, uçmaya acemi bir kuş gibi hisseder yaban ellerde kendini. Hangi dala konacak, nerede konaklayacak ve nasıl kanat çırpacak bilemez.

Çırpındıkça nefes nefese kalır, bir sur harabesi üzerinde biten yabani incir gibi biraz sıkıntılı ve şekilsiz fakat serbest, istediği gibi büyüdüğü toprağındadır. Kendin için yarattığın dünyanın rengi kırmızıdır ve alev gibi yakar özleyeni de özleneni de. Gidenin yükü ağırdır, yalnız gitmiştir ama gönlü kalabalıktır.

Özlenene yazılan harfler gülümser, kağıda kaleme düşen her yazı buram buram hasret kokar. Tanımadığın nice insanla ekmeğini suyunu acını paylaşırsın. Kanadı kırık bir kuş misali çırpınır durursun. İnsanın kendi içinde gurbette olması en ağır ve acı olanıdır. Kimi anlaşılamamaktan dolayı kimi kendi sılasında kendini yabancı tanımaktan. Yaşadığın toprakları, tanıdığın insanları, sevdiklerini, alıştıklarını her şeyini bırakıp yepyeni bir hayata başlamak, daha iyi yaşamak için çalışmak, hasret içinde tükenirken bile mücadeleden vazgeçmemektir.

Yaban ellerde kimi anan kimi bacın kimi sırdaşın olur. Köklü dostluklar kurulur tıpkı sarmaşığın tutunacak duvar arayıp sımsıkı sarıldığı gibi sarılsın bilmediğine. Her yer hasret kokar, uzakta olana. Gözden ırak olan gönülden de ıraktır.  Sevdiklerinle ortak paylaşımın azalmıştır, sadece özlersin. En acı olanı gurbette kaybedilenlerdir. Kalabalık gidip, yalnız dönmenin ya da ailenden birini gurbetteyken kaybetmenin tarifini yaşamayan anlayamaz. Ağıtların bile farklı olur, sevdiğin gurbette kaybolmşsa eğer, onsuz dönemezsin sılaya, baktığın her yerde onu görürsün, artık her yer gariptir sana.

Gurbet elde bir hal geldi başıma,

Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Derman arar iken derde düş oldum,

Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir..

Yağan yağmur göz yaşların olur, hasretle gözlerinden düşen yaşlar soğuk yanakları ateş gibi yakar, evdeki yalnızlığına koşar hızlı adımlarla sıladan ayrı olanlar. Sevdiklerinin yanımızda olmayışının eksikliğidir yaşadığımız boşluk. Gurbette yaşayan insan için özlenen şey bıraktığı zamanda ve mekanda kalır, bıraktığın halini özlersin geride kalanın.

Bu zorlu süreçte insana eşlik eden bütün olumsuz duygular geçilmesi gereken birer eşiktir. Bir çilehane ve mektep görevi gören gurbet, kişiyi olgunlaştırıp hayata hazırlar. Demir parmaklıkları olmayan asri hapishane ya da karanlığı aydınlatmaya çalıştığın bir mağara gibidir. Neyse ki yaşadığımız çağda teknolojik imkanlar sayesinde daha hızlı ve sağlıklı iletişimle bir nebze daha hafif atlatılmakta bu zorlu süreç. Zamanla şunu öğreniyor ve kabulleniyorsun: Gittiğin yerdeki insanların tanıdık bildik, memleketlin olması değil fikirdaş, düşündaş, duygudaş, candan samimi olması yetiyor. Zaten bir insanın yaşamında gerçek dost üçü beşi geçmez Yaşam şartlarımız ve olumsuzca değişen insan ilişkileri sebebiyle insanların çoğu kendi memleketinde kendini gurbette hissetmektedir, en acı olanı da sanıyorum budur. Aslında bu durum memleketimizde kaldığımız süre içinde yaşadığımız güzelliklere karşı oluşan bir nostaljik duygu ile avunmaktır. Gurbette olup sevdiklerini özleyenlere sıladan selam ve sevgiler.