Merhabalar Sektör Medya Grubu’nun değerli okurları. 

Hayat insana neler neler öğretiyor. Yaşamlarımız kısacık ama bazılarımızın aç gözlülüğü, doyumsuzluğu yaşamlarından çok çok büyük. İnsanoğlunun her zaman unuttuğu bir şey var, yaşadığı olaylardan ders çıkartmamak. Bazen kendi kendime soruyorum acaba balıkların mı, bizlerin mi hafızası daha kısa? Unutulanların en başında ise, insanların öleceği oluyor.

Size ölümün hikayesini kendi gözlerimle anlatayım, bu dünyadan ilk göç edeni gördüğüm kişi ananem idi. 4 şaşındaydım ananem öldüğünde bir kanepenin üzerine yatırdılar ve beyaz bir çarşafla üzerini örttüler. Bu benim gördüğüm ilk ölüm oldu. Şuan yaşım 44. Yani aradan geçen 40 sene içerisinde amcalarımı, dayımı, halalarımı, teyzemi, babamı, 2 erkek kardeşimi, annemi, okul arkadaşımı, çalışma arkadaşımı kaybettim. Bunlar yakınlarım ve tanıdıkları. Mesleğim nedeniyle de binlerce ölüm haberi ile karşılaştım. Ölüm bir nefes arkadaşlar. Yani bugün varız, yarın yokuz. Aslında bunun hepimiz biliyoruz ama çoğumuz onun üzerine tahta çivi çakmakla meşgul. Gördüğüm tüm ölümlerde, ölen kişi ile birlikte toprak altına bir top kefenin girdiği. Onu da orada bırakıyor, yani onu da yanında götürmüyor.

 Yaşadığım bu 44 yılda gördüğüm başka bir şey ise, birçok insanın doyumsuzluğu. Ne kadar elde etse hep daha fazla istemesi. ‘Çok param olsun, herkes beni sevsin, ben değer göreyim, ben bir numarayım, siz kim oluyorsunuz? Dünya benim etrafında dönüyor, benim param var, her şeye sahip olabilirim?” diyen insanlarla defalarca karşılaştım. Yaşadıklarım bana şu gösterdi ki, bu dünyada en değerli şey ve arkanda bırakabileceğin en güzel şey iyilik ve sevgidir. Bu dünyada istediğin kadar malın, mülkün, paran, pulun olsun, diğer tarafa götüreceğin sadece günahların ve sevaplarındır.

Size şimdi bir hikaye anlatacağım, Bir adam, yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner. İpe sarılıp kuyuya inerken alt tarafta büyük bir yılan görür. Yılan hızla buna doğru yükselirken

-Ne yapacağım der. Üstte aslan altta yılan.

O sırada iki tane fare biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bal yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken uyanır.

-Oh be rüyaymış der. Bir evliyaya rüyayı anlatır. Rüyamın yorumu ne diye?

-Anlamadın mı der gülerek?

Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır. Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki ya o bal nedir dersen? Dünyanın geçici lezzetidir, Ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur.

Ben her zaman yarın ölecekmiş gibi bakıyorum dünyaya, bu dünyanın sahibi bizler değiliz. Az önce dediğim gibi, diğer tarafa günah ve sevaplarımızdan başka götürebileceğimiz hiç bir şey yok.

Ne güzel söylemiş Yunus, ‘Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz’ diye. Gerçekten de bu dünya kimseye kalmayacak. Kalsa idi atalarımızın dediği gibi ‘Dünya Sultan Süleyman’a’ kalırdı. Bu dünya gideceğimiz kalıcı yere bir köprü. Mesele bu köprüyü nasıl geçeceğimizde. Gözümüzü asla mal ve para hırsı bürümesin çünkü ölüm var ölüm…