Kendisini çok farklı biçimlerde gösterebilen şiddet olgusu, ne yazık ki günümüzde toplumsal ve bireysel boyutta sık sık karşımıza çıkmaktadır.

Başlıca; eziyet, korkutma, sindirme, yaralama, öldürme, cezalandırma, başkaldırı vs. her toplumda derece derece, fakat sürekli olarak rastladığımız şiddet türleridir. Gerçek yaşamda saldırganlık ve şiddet eylemlerinin genellikle birbirlerini tanıyan birey ya da gruplar arasında gerçekleştiği bilinmektedir. Kendisiyle aynı koşullarda olan kişilerin, grup olmanın vermiş olduğu güvenle davranışlarında sapma görülmesi ve şiddet eylemlerine yönelmesi artık olağan görüntüler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu görüntüler fanatizmin şiddete kaynak oluşturması olarak ta anlaşılabilmektedir. Genellikle toplumsal kökenli problemlerin  dışa vurma biçimi olarak niteleyebileceğimiz fanatizm ve şiddet, önemli bir toplumsal sorundur. Bu çalışma da; insanda doğal bir eğilim olduğu kabul edilen saldırganlığın sporda şiddet eylemine dönüşmesinde rol oynayan fanatik davranışlarla ilişkisi ele alınıp incelenmeye çalışılacaktır. 

Saldırganlık: “Hâkim olmak, yenmek, yönetmek amacıyla güçlü, şiddetli, etkili bir hareket, fiil, işlem: bir işi bozma engelleme, boşa çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici (yıkıcı, yok edici) amaç taşıyan bir davranış” olarak tanımlanır.

“Güç” ve “saldırganlık” kavramlarının şiddetle ilişkisi doğrudandır. Gücün birey, gruplar ya da daha genel anlamda toplumsal bazda zarar verici nitelikte saldırgan bir eğilim içinde kullanılmasına genel olarak şiddet diyebiliriz.

Bu tür kavramların birbirini besler nitelikte ve zincirleme bir süreçte hareket ederek şiddeti oluşturduğu gözlenir. İşte yine bu noktada şiddeti tanımlamada yaşanan güçlükler, saldırgan eğilimlerin boyutu ve niteliğinden kaynaklanmakta, böylece saldırganlık kimi zaman bireysel düzeyde içgüdüsel bir eylem olarak tanımlanırken, kimi zamanda toplumsal düzeyde kollektif bir etkileşimin ürünü olarak algılanmaktadır. Şiddet ve saldırganlık farklı birer olgu gibi değerlendirilse de, konu ile ilgili çalışmalar incelendiğinde , şiddet ve saldırganlığın birbirinden tamamen bağımsız kavramlar olmadığı görülür.

Şiddet, insanda doğal olarak var olduğu kabul edilen saldırganlık eğiliminin bireysel ya da toplumsal boyutta, diğerine zarar yansıtılması olarak tanımlanır. Neyin öfkesi bu?

Bizim için gecesini gündüzüne katan, hayatını insan ömrüne adayan  sağlık çalışanlarından istenen nedir?

Oğlum tıp kazandı  diye  gururlanan ailenin çilesi tam on yıl devam ediyor.

Tıp kazanan gencin dirsekleri nasır tutup, gözlük numarası, şişe kapağı gibi kalınlaşınca ancak uzman ya da daha üst düzeyde bir yerlere gelebiliyor.

Doktor olmak öyle kolay  olsa  keşke.

Sabaha kadar kitap üstünden kalmayan gençlerin aileleri, evlatlarına kıyamayıp yat artık evladım bile diyemiyor.

 Kolay mı doktor olmak?

Biz birine hizmet etmek için bile kırk kere düşünüyoruz, bu insanlar ne yapsın. 

Milyonlara hizmet etmek zorundalar. Biride bir bini de bir deyip her türlü sıkıntıya katlanan bu insanların sizlerden beklediği tek şey hoşgörü ve biraz da  anlayış.

Kaç kişinin hayalidir oğlu ya da kızı doktor olsun.

Eli kalem tutan insandan nasıl bir zarar gelebilir?

İnsanların canına can, kanına kan katan sağlık çalışanlarına karşı hoşgörülü olmak ne kadar zor olabilir ki.

 Muayeneye gelen her hastasını kendi yakını geri görüp şifa dağıtan elleri kırmak yerine onurlandırmak zor olmasa gerek.

Vicdanı ile en çok baş başa kalan sağlık çalışanlarını yürekten kutlarım.