Kıvırcık kumral saçları berberin önlüğüne düşüyordu. Boynunu eğmişti , makinanın sesi  geçmişe doğru giden düşüncelerinin arasına giriyordu. Aynada solgun yüzüne baktı bir zaman. Yorgun gözlerinde çok derinlerden gelen üzüntüyü görünce göz kapakları iniverdi. Bakamadı. Bursa ceza evinin berber salonunda sessizlik kol geziyordu. Neden burada olduğunu anlamaya çalışıyordu. Geçimlerini tütünden sağlayan insanların olduğu bir dağ   köyünde doğmuştu. Hatırladığı kadarıyla orta halli bir ailede yaşarken, babası  topraklarını resmileştirmek için gelen kadastro memurlarına çok yakın akrabalarının yalan bilgiler vermesine içerleyip bir gece yarısı traktöre yükledikleri eşyaların arasında uyuyup kalmıştı gün ışıdığında gözlerini açmıştı. Şehre Salihli ye göç etmişlerdi.

Şehirde hayatları çok zor geçiyordu. Baba önce bir tuhafiye ve iki bakkal dükkanı açsa da başarılı olamadı. Sonra da hiç aklına getirmediği  memurluğa başlamıştı. Okullar bitmiş, artık lise son sınıfa gelmişti. Üniversite sınavlarına girdi ve gelen sonuçlara göre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Hangi nedenlerden dolayı kayda gidemediğini biliyordu o nedenle ısrar etmedi Aynı yıl Bursa Eğitim Enstitüsü’nü de kazanmıştı. Yatılı olması cazipti. Oraya kaydoldu. O dönemlerde bütün dünyayı etkileyen gençlik hareketlerinin  artçıları ülkemizde de sürmekteydi.

Evinden ilk defa ayrılmanın ezikliği içindeydi. Okulda kendilerini kucaklamak isteyen o zamanının tabiriyle sağcı ve solcu gruplar vardı. Solcu öğrenciler arasında yer aldı. Neden böyle bir tercih yaptığının her hangi bir anlamı ve gerekçesi yoktu. Bu tercih o kadar masumdu ki o anda bu yolda yürürken nelerle karşılaşacağını bilmesi mümkün değildi. İlk yıl küçük olaylar olsa da henüz şiddetli değildi. O yılın sonlarına doğru Devrimci öğrenciler başkanı oldu. İkinci yılda bir bildiri dağıtıldı. Bu yüzden bazı arkadaşları izinsiz bildiri dağıtmaktan tutuklanmışlardı.

O sırada İstanbul’da ve diğer şehirlerde öğrenci olayları artıyordu. Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak dağlarına çıkmışlardı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ,  Mahir Çayan ve arkadaşları banka soymak ve adam kaçırmak eylemleri yapıyorlardı. Silahlı çatışmalar artıyordu. Nihayet bir grup asker Süleyman Demirel hükümetine karşı darbe yaparak idareyi ele almışlardı. Öğrenci olayları bahane edilerek Ülkede sıkıyönetim ilan edilmişti. Ülke çapında gençler, gazeteciler, yazarlar, askerler göz altına alınıp tutuklanıyordu. Nihayet  zamanı geldi .Okuldan üç öğrenci göz altına alındı. Arkadaşı Sabahattin İzcioğlu ve talebe cemiyeti başkanı mahkemeye çıkarıldılar. S.İzcioğlu’yla birlikte tutuklandı. Cemiyet başkanı serbest bırakıldı. Tutuklanma nedeni eskiden dağıttıkları bildiride ''Hükümetin manevi şahsiyetini tahkir’’ etmekti.

İki arkadaş berberden sonra birlikte kaldıkları hücreye kapatıldı. O gece hayatının en derin uykusunu yaşamıştı. Kalktıklarında yanı başlarında ki büyük bir hücreye taşındılar. Orada devrimci öğretmenler, işçiler vardı. Zor günler yaşıyorlardı. Gelen yemekler yenecek gibi değildi. Proleter Mehmet olarak bilinen abi yemeklerin tanelerini alıp su kaynatarak içine de sana yağı eritip yeniden yemek yapardı. Arkadaşı Sabahattin’le birlikte İstanbul sıkıyönetim mahkemesine çıkarılmak üzere Selimiye kışlasına götürüldüler. İsnat edilen suç sıkıyönetimi gerektiren suçlardan olmamasına rağmen çıkarıldıkları askeri mahkemece tutuklandılar O günkü sıkıyönetim mahkemesi başkanı General bağırıyordu, intikam dolu tehditlerini unutması mümkün değildi. Henüz on dokuz yaşındaydı. Mahkeme sonunda Maltepe Askeri cezaevine götürüldüler. Burada o dönemdeki olayların kahramanları bulunuyordu. Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Sarp Kuray ve  Deniz subayları ,Atila Sarp, İlhan Selçuk, Sabahattin Eyüpoğlu, Vedat Günyol. Kocaeli grubu. Kamil Dede, Necmi Demir, ve İrfan Uçar. Onlara kimi zaman hayranlık duyarak kimi zaman da üzülerek bakmıştı. Dosyasını incelediği sırada mühürlü zarfı açmıştı. ‘’Adı geçen kişi komünist mefkureli olup ‘’diye devam eden  istihbarat yazısını okuduğunda çok şaşırmıştı. Henüz on dokuz yaşında olan insan ne zaman böyle olabilir ki. İki yıl öncesine kadar memleketindeydi zaten. Bu cezaevinden kaçmanın mümkün olmadığını biliyordu. Ama kaçtılar. Bir süre sonra arkadaşıyla tekrar Bursa ceza evine geldiler. Mahkemeye tahliye talebinde bulundular serbest kaldılar.

Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak’ta vuruldular. Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildiler. Mahir çayan ve arkadaşları  Kızıldere de öldürüldüler. Arkadaşıyla birlikte okula döndü.  Birlikte olupta serbest kalan arkadaşı bir daha görmediler. Tutuklanıp altı ay kadar acı çekmesine neden olan bildiriyi kimin yazdığını biliyordu ama söylemedi. Bir öğretmen derneğinde hangi öğretmenin bastığını biliyordu ama  ismini vermedi. Bu yolda daha nelerle karşılaşacağını bilmesi de mümkün değildi.